Yazar: habibustun | Tarih: 16 May 2025
AI tarafından yazıldıBugün dünyayı yöneten ekonomik düzenin merkezinde, kulağa sofistike gelen ama özünde son derece yıpratıcı bir yapı var: borca dayalı faizli para sistemi. Bu sistem, insanlığın refahını değil, tüketimini ve tükenişini hedef alıyor. Öyle ki modern finans dünyasının vitrini süslü kelimelerle dolu olsa da, arka planda dönen çarklar milyonlarca insanı borç sarmalında öğüten dev bir dişliye dönüşmüş durumda.
Peki, bu sistem nasıl işliyor? Merkez bankaları, ticari bankalar ve finans kuruluşları para yaratırken aslında yeni bir değer üretmiyorlar. Parayı, borç olarak piyasaya sürüyorlar. Her borcun üzerine eklenen faiz, o borcun ödenebilmesi için daha fazla para – dolayısıyla daha fazla borç – gerektiriyor. Yani sistem, borçla beslenen, büyümek için daha çok borçlanmaya ihtiyaç duyan bir yapı. Bu, matematiksel olarak sürdürülemez. Ancak yine de devam ediyor, çünkü insanlar borçla yaşamaya mecbur bırakılıyor.
Bu sistemin en trajik sonucu ise, insanların artık emeklerinin karşılığını alamaması. Çalışıyorsunuz, kazanıyorsunuz, ama kazancınızın büyük kısmı kredi kartı ödemelerine, ihtiyaç kredilerine, konut faizlerine, öğrenci borçlarına gidiyor. Yaşamın temel hakları olan barınma, eğitim ve sağlık, borcun garantisi hâline getiriliyor. Yani sistem sadece cüzdanımızı değil, hayatlarımızı ipotek altına alıyor.
Tüm bunların üzerine, borsa ve finansal piyasalarda dönen spekülasyonlar da cabası. Reel üretimden kopuk, sanal değerler üzerinden dönen bu oyun, zenginle fakir arasındaki uçurumu daha da derinleştiriyor. Para, artık emeğin değil, parayla oynayanların kazandığı bir oyunun aracı olmuş durumda.
Bu düzen sürdürülebilir değil. İnsan onurunu hiçe sayan, emeği değersizleştiren, borcu yaşam biçimi hâline getiren bir sistemin sonu, ya büyük bir ekonomik çöküş ya da sosyal patlama olacaktır.
Yeni bir ekonomik anlayışa ihtiyacımız var. Paranın bir araç, insanın ise amaç olduğu bir sistem. Üretimin, paylaşımın ve adaletin ön planda olduğu; emeğin değer gördüğü; insanların borçla değil umutla yaşadığı bir dünya mümkün.
Borçla zincirlenmiş değil, özgür bireylerle kurulan bir gelecek için artık bu çarpık düzene “dur” deme zamanı gelmedi mi?